Ağırlaşan bu tehlikenin farkında mısınız?

“`html

Türkiye’nin toplumsal dinamiklerini anlamaya 90’lı yılların başlarında adım attım. O dönemde sosyal medya yoktu; her gün önümüze çıkan şiddet dolu içerikler mevcut değildi. O dönemlerin bir özelliği de, büyük olaylar karşısında henüz duygusal bağlarımızı kaybetmemiş olmamızdı.

Bütün bu sansasyonel olaylar karşısında, duyarsızlaşmamıştık.

90’lı yıllar, hem ülkemiz hem de dünya için oldukça zor bir dönemdi. Birinci Körfez Savaşı, Bosna’daki trajediler, Ermenistan’ın Karabağ’a yönelik saldırıları ve Rusya’nın Çeçenlere uyguladığı baskılar (Dudayev’i rahmetle anıyoruz) hepimizi derinden etkiledi. Ülkemizde ise, PKK’nın artan terör eylemleri ile yüzleşmek zorundaydık. Faili meçhullerin ardı arkası kesilmiyor, şehit haberleri belimizi büküyordu; Susurluk olayı ve siyasi çalkantılar, 28 Şubat süreci… Tüm bu karmaşa, bizim kuşağımızda derin izler bıraktı.

NÜFUS SORUNU GİBİ CİDDİ BİR MESELEMİZ VAR

Gazetecilik mesleğini seçme nedenimi hep bu duygusal izlerde buldum. Bu sebeple, mesleğim boyunca kafamı güvenlik ve diplomasi konularına yönlendirdim. Bu alanlarda daha derin bir merak geliştirdim. Ancak güvenlik meselelerini yalnızca dar bir perspektiften incelememek gerektiğini düşündüm; geleceğimizi etkileyen siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmeleri kapsayan daha geniş bir bakış açısından ele aldım.

Nüfus meselesi

geçtiğimiz yıl Milli Siyaset Güvenlik Belgesi’ne (Kırmızı Kitap) girmiş ve MGK tarafından ulusal bir güvenlik meselesi olarak tanımlanmıştır.

Ancak nüfus sorunuyla ilgili başka bir konu daha var. Sağlıksız beslenme, fast food tüketimi, hazır gıdalar ve paketli ürünlerin yaygınlaşması gün geçtikçe artıyor. İş gücüne katılan insan sayısı arttıkça ve bireyler daha yalnız yaşamaya başladıkça, geleneksel yemek pişirme alışkanlıkları yerini kaybetmeye başladı.

TOPLUMLARI MANİPÜLE EDİYORLAR

Bu sadece Türkiye’nin değil, dünya genelinin bir problemi. Küresel gıda sektörü, toplumları etkileyerek manipülasyon yapıyor. Bazı şirketler, gelirlerinin bir kısmını araştırma geliştirmeye ayırarak, insanlarda tokluk hissi yaratmadan tüketimi artırmanın yollarını arıyor. Şu an buldukları çözüm mısır şurubu; bu madde, leptin hormonunu baskılayarak tokluk hissimizi azaltıyor ve iştahımızı artırıyor. Ürünlerinde, şeker yerine bu şurubu gizlice kullanıyorlar ve biz bunu fark etmeden tüketiyoruz.

Türkiye’deki sağlık durumu iç açıcı değil. Yetişkin bireylerin

, karbonhidrat ve şeker alımının yüzde 5 ila 10 arasında olması gerekirken, bu oran Türkiye’de yüzde 45 ila 50’ye çıkmış durumda. Daha da endişe verici bir durum ise çocuk obezitesinin yüzde 30’unun, özellikle o renkli ve cazip içeceklerdeki şekerden kaynaklanıyor olması. Bu da her 100 kişiden 15’inin diyabet hastası olmasının nedenidir.

Doğal damgasıyla satılan ürünlerin ne kadar sağlıklı olduğu bir başka soru işareti. Günlük yaşamda yeterince hareket etmememiz, asansörle birinci kata çıkmamız ve markete arabayla gitmemiz de bu durumu etkiliyor.

YÜZDE 75’İ OBEZİTE KAYNAKLI

Modern yaşamın getirdiği hareketsizlik ve hazır gıda tüketimi, obezite sorununu beraberinde getiriyor. Aşırı kilonun yol açtığı sağlık problemleri de artıyor. Bel çevremiz giderek genişliyor; bu durum kronik hastalıklara, kalp damar hastalıklarına, diyabete ve tansiyon sorunlarına kapı aralıyor. Öyle ki, kronik hastalıkların yüzde 75’i obezite kaynaklı ve bunun ülke ekonomisinde 360 milyar lira kadar maliyeti var.

Sağlık Bakanlığı

yakın zamanda dikkat çekici bir çalışma başlattı. Ancak, sokakta boy-kilo ölçümü yapılmasına yönelik eleştiriler aldık. Fakat asıl mesele bu değil. Medyada çıkan haberlere göre, “İdeal Kilonu Öğren Sağlıklı Yaşa” kampanyası kapsamında 591 bin 209 kişinin boy ve kiloları ölçüldü. Bu sayı oldukça dikkat çekici; yapılan analizlere göre katılımcıların yüzde 4,2’sinin zayıf, yüzde 31,8’inin normal, yüzde 35,8’inin fazla kilolu ve yüzde 28,2’sinin obez olduğu saptandı. Yani kampanyaya katılan her 100 kişiden 64’ü kilo problemi yaşıyor. Bu rakam gerçekten de ürkütücü.

KÜRESEL REKABETTE GERİ KALAMAYIZ

Evet, Türkiye’nin doğurganlık oranı 1,50’nin altına düştü; bu, alarm vermekte. Ülkemizin genç ve dinamik bir nüfusa ihtiyacı var. Küresel rekabette bu oldukça elzem. Ancak, küresel gıda endüstrisinin şekerle zehirlediği bir toplum, bu hedeflere ulaşabilir mi?

Hareketsizliğe ve sağlıksız beslenmeye karşı durmalıyız. Gerçek, sağlıklı ve güzel beslenmeyi savunmalıyız. Bu, hem kendimizi hem de özellikle çocuklarımızı korumamız adına önemlidir.

Kurban Bayramınızı en içten dileklerimle kutluyorum.

“`

Related Posts

Disleksili çocuklara ‘eğitim’ için destek

Türk Telekom, öğrenme güçlüğü yaşayan disleksili çocukların eğitim süreçlerini kolaylaştırmak amacıyla geliştirilen ‘Smartex Akıllı Alıştırmalar’ uygulamasına destek sağlıyor.

Avrupa borsalarında bir ülke hariç yükseliş!

Avrupa borsalarında haftanın son işlem günü Almanya hariç pozitif seyirle son buldu.

KKM hesaplarında 13 ayın en yavaş çıkışı

KKM hesaplarında 13 ayın en yavaş çıkışı

BIST 30 haftanın son işlem gününe düşüşle başladı

Borsa İstanbul vadeli işlemleri BIST 30 endeksi haftanın son işlem gününe yüzde 0,3 düşüşle 10.684,00 puandan başladı.

Rusya’da işgücü krizi derinleşiyor

Rusya’da Nisan 2025 itibarıyla işsizlik oranı yüzde 2.3 seviyesinde sabit kaldı. Bu oran, Mart ayıyla aynı olmakla birlikte, piyasa beklentisi olan yüzde 2.4’ün biraz altında gerçekleşti. Ülkenin en düşük işsizlik seviyesine ulaşmasında en büyük …

DİSK-AR: Enflasyonun emekçiye beş aylık faturası en az 198,2 milyar TL!

DİSK-AR: Enflasyonun emekçiye beş aylık faturası en az 198,2 milyar TL!